1
CITTASLOW
yaşamın iyi olduğu kentlerin ağı
GELECEK
TOPLANTILAR
30 Kasım 2024 Ordu/Perşembe’de Cittaslow Türkiye Ulusal Ağ Toplantısı yapılacaktır.
30 Kasım 2024
2
28-29 Mart 2025 Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesi Toplantısı İspanya’da yapılacaktır.
28-29 Mart 2025
3
20-22 Haziran 2025 Cittaslow Uluslararası Genel Kurul Toplantısı Güney Kore’de yapılacaktır.
20-22 Haziran 2025
Cittaslow Türkiye Ağı
2009 yılında kurulan Cittaslow Türkiye ağının 26 üyesi vardır.
Ahlat
BİTLİS
Ahlat (Bitlis); Van Gölü kenarındaki sırtlardan birine yaslanmış olup, doğal güzelliklerin fazlalığı ile tarihi çok eski olan bir ilçedir. Kuzeyinde Malazgirt ve Bulanık ilçeleri, Batıda Muş ili, Güneyinde Van Gölü ve Tatvan ilçesi ile Bitlis ili, Doğusunda ise yine Van Gölü ve Adilcevaz ilçesi bulunmaktadır.
Ahlat coğrafi konumu ile doğu ve batı uygarlıkları arasında tarih boyunca köprü durumunda olmuş, özellikle Türklerin Türkistan (Orta Asya) bölgesinden Anadolu’ya göçlerinde en sağlam basamak, ilk durak, Anadolu’daki Türk medeniyetinin ilk nüvelerinin atıldığı ve doğudan gelen Asya Türk harsının Anadolu’daki ilk tezahürlerinin olduğu yerleşim yeridir.
Ahlat tarihte ipek yolu üzerinde günümüzde ise batı-doğu ve İran-Irak bağlantısını sağlayan NATO yolu üzerindedir. Hemen hemen her şehirden Ahlat’a karayolu ile ulaşmak mümkündür. Güney bölgelerden gelirken Diyarbakır-Ahlat yolu, diğer bölgelerden gelirken Muş-Ahlat kara yolu kullanılmaktadır.Ayrıca yurtdışı ve doğudan Van-Ahlat yoluyla şehre ulaşılabilir.Ahlat’a doğrudan hava yolu bulunmamakla birlikte Van, Muş, Diyarbakır, Bingöl, Batman hava limanları üzerinden Ahlat’a ulaşım sağlanabilmektedir.Van ve Muştan Bitlis’e servis imkanı bulunmakta olup Ahlat ilçesine Muş havaalanı 110 km., Van havaalanı 200 km. uzaklıktadır.
Akyaka
MUĞLA
Akyaka’ya bağlı olduğu Muğla’dan geliyorsanız, cenneti görmeye hazır olun. Deniz seviyesinden 671 metre yükseklikteki Sakar geçidinden, çam ormanları arasından dönerek aşağı inerken sürprizlere hazır olun. Bir yanda rengarenk güzelliğiyle Gökova ovası, bir yanda mavi yolculuğun değişmez adresi Gökova Körfezi tüm muhteşemliği ile serilecek gözlerinizin önüne. Yanınızda yörenizde yemyeşil çam ormanları, gözünüzün alabildiğine Gökova körfezinin dantel gibi işlenmiş koyları. Dağları geride bırakır bırakmaz hemen sağa dönüldüğünde Gökova sahilinde yer alan gerçek bir tatil cennetine, Akyaka’ya varacaksınız.
Doğal güzelliklerinin yanında, binlerce yıldır Güney Batı Anadolu’da yaşayan çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan tarihi dokusu, değişik mimarisi, denizden her daim esen ılık meltem rüzgarları büyüleyecek sizi. Sırtını yasladığı dağların eteğinde Gökova Ovası ile kucaklaşarak Gökova Körfezi ile buluşan Akyaka, bu konumu ile mutlaka görülmesi gereken bir huzur sığınağı.
Mimarisi son derece özellikli. Akyaka evlerinin her biri diğerinden güzel bahçelere sahip. Begonvillerin sarmaladığı bu şirin evler dantel gibi işlenmiş ahşap oymalarla süslü. Akyaka evlerinin mimari tarzı Ulalı Sanatçı Nail Çakırhan’a ait. Ula’nın eski evlerini örnek alarak, Akyaka’da bu mimari özellikteki ilk evi kendine yaptı ve bu çalışmasıyla Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü aldı. Doğayla uyum içinde yaşam süren ve Akyaka’nın en büyük özelliklerinden biri olan bu şirin evlerde kendinizi bir masal diyarında hissetmeniz işten bile değil.
Akyaka’nın hemen yanı başından ağaçlar ve sazlıklar arasından süzülerek Gökova Körfezi’ne akan Kadın Azmağı doğal bir akvaryum gibi. Buraya yürüyerek veya teknelerle de ulaşıp, gezmeniz mümkün. Azmağın serinliği, şiirsel güzellikteki su altı bitki örtüsü, elinizle tutuverecekmiş hissine kapılacağınız balıkları, kaplumbağaları, üzerinde süzülen ördekleri ve sevimli su sumarları(lutra lutra) yörenin doğal dokusunu yaşatıyor.
Azmak kenarında birbirinden güzel ve şirin çeşitli restoranlar bulunuyor. Sabah kahvaltısından başlayarak gece geç saatlere kadar hizmet veren bu restoranların tabii ki olmazsa olmazı deniz ürünleri. Burada benzersiz doğal güzellikler arasında Akdeniz ve Ege balıklarını tatmanın, ekmeğinizi azmaktaki balıklar ve ördeklerle paylaşmanın keyfine varacaksınız.
“Gökova” ovasının sazlıklarına gelen değişik türdeki göçmen kuşlar, leylekler, flamingolar ve pelikanlar size ömür boyu unutamayacağınız bir görsellik sunacak. Bu sazlıklar bahar aylarında kuş gözlemi yapan meraklıların akınına uğruyor.
Akyaka’nın incecik, sapsarı ve tertemiz kumlu plajında sakin bir tatil günü geçirmeye niyetlendiyseniz kumsalın hemen arkasındaki çeşitli kafe ve restoranlardan yiyecek ve içeceğinizi temin edebilirsiniz. Sahilden itibaren 2 yüz metre sığlığı devam eden masmavi denizini kulaçlarken bir Akdeniz Fokuna rastlamanız ve birlikte yüzmeniz de mümkün. Bu plajın hemen yanında Orman içi dinlenme tesisleri ve biraz ilerisinde Akyaka’nın gözdesi Çınar plajında da bedeninizi Gökova Körfezi’nin masmavi sularına bırakabilirsiniz. Çınar plajının Akyaka ile arası yaklaşık 3 kilometre. Çınar plajı yolu takip edildiğinde Akbük Koyu’na oradan da Ören (Gereme Keramos)’a ulaşılabilir.
Akyaka’da her türlü motorsuz su sporu, tarih ve doğayla kucak kucağa orman yürüyüşleri, kaya tırmanışları yapabilir, bisikletle çevreyi gezebilir, Sakar Tepe’de yamaç paraşütünün adrenalin dolu büyüsünü tadabilir, azmak sularında tatilinize kano heyecanını yaşayacağınız bir gün ekleyebilir, Bisiklet turlarıyla çevre köylerdeki yerel kültürü keşfedebilirsiniz. Günlük gezi teknelerinin düzenlediği turlarla da İncekum ve Sedir Adası’na gidip, Gökova Körfezi’nin unutulmaz güzelliklerini yaşamınıza katmayı sakın unutmayın.
Arapgir
MALATYA
Kuruluşu MÖ. 15. yüzyıla kadar uzanan Arapgir, kayıtlara göre tarihi süreç içerisinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu medeniyet harmanı ile kültürel değerlerini günümüze taşımıştır. Kronolojik olarak Hattiler, Hititler, Persler, Urartular, Romalılar, Bizanslılar, İslam Uygarlıkları, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemini yaşamış Arapgir, tarihin süzgecinden geçmiş, onlarca medeniyetten kalma birikimini günümüze kadar taşıyan müstesna bir şehirdir.
Asur Ticaret Yollarının Uğrak Noktası
Tarih içinde kullanılan önemli yol ağlarının, çeşitli ticaret kervanlarının, sadece uğrak veya konaklama yeri olarak değil, aynı zamanda ticaret merkezi olma karakteri kazanmıştır. Tarihinde Arapgir ticaretinin can damarı olan ipekçilik ve dokumacılık yanında farklı zanaat dallarının da geliştiği, kadim ticaret yollarından miras kalan Arapgir.
Roma Lejyonu XII. Fulminata ve Anadolu’nun Bilinen En Eski Cemevi /Onar Köyü
Onar Köyü’nün geçmişini uzaktan yakına üç büyük tarihsel evre içinde görülüp ve incelenir. Bunlar; Tarihöncesi (Neolitik ve Kalkolitik) yerleşmeler, Hellenistik-Roma-Bizans yerleşmeleri. Selçuklu Dönemi Türkmen yerleşimci (Kolonizatör) dönemleridir. Her döneme ait izler taşıyan köy kaya mezarları, 800 yıllık Anadolu’nun bilinen en eski Cemevi görülmesi gereken yerlerdendir.
Arapgir/Eskişehir Kültür ve Doğa Cazibe Vadisi
Arapgir; tarihi, kültürel ve doğal varlık potansiyelleri ile Malatya’nın ve Yukarı Fırat Havzası’nın önemli bir durağı konumundadır. Toplam alanı yaklaşık 470 hektar olan ve Göz, Sekizsu, Osmanpaşa ile Serge Mahallerinden oluşan vadi içerisinde toplam 25 tarihi eser, 8 tanesinde restorasyon çalışmaları yapılmış 17 tarihi yapı yer alır. Bunlar 1 kale, 5 cami, 1 zaviye, 1 han, 8 köprü, 2 hamam, 7 çeşmedir.
Coğrafi İşaretler ve Gastronomi Şehri Arapgir
Ünü itibariyle, kaynaklandığı yöre ile özdeşleşmiş ürünleri gösteren coğrafi işaretler hem kendi üreticilerine ve yörelerine hem de ülkemize önemli ekonomik katkılar sunar. Bu anlamda Arapgir’de konuya dair yapılan çalışmalar ile yöreye özgü lezzetlere, üretilen ürünlere coğrafi işaretler alınmış ve bu çalışmalar yeni devam etmektedir. Arapgir Köhnü Üzümü, Arapgir Mor Reyhanı, Arapgir Dolaması, Arapgir Tandır Kebabı bunlardan bazıları.
Festival, Spor ve Adrenalin Tutkunlarının Doğadaki Evi Arapgir
Bağbozumu Şenlikleri, Uluslararası Kayaarası Kanyonu Fotokamp, Şeyh Hasan Onar’ı Anma Etkinlikleri, Sarıçiçek Yayla Festivalleri ilçemizde yapılan farklı içerikli festivaller.
Özellikle vadinin etrafını çevreleyen dağlık alanlar ve Kayaarası Kanyonu, kaya tırmanışı ve kanyon geçişi sporları ile uğraşan kişiler için önemli bir potansiyel ihtiva etmektedir. Vadinin farklı doğa sporları branşlarına uygun yapısı, amatör ve profesyonellerin kullanabileceği alternatiflerin bulunması, Eskişehir Vadisi’nin bir cazibe merkezi adayı.
Tarihi Taş Köprü
Geçmiş ile geleceği birbirine bağlayan taş köprü Arapgir Divriği Karayolu’nun batısında kalan Suceyn Köyü’nde olan Taş Köprü Arapgir’e 30 km uzaklıkta. Göldağı’nı aşan yoldan ilerleyip, Karababa’da soğuk suyunuzu kana kana için. Roma yol kalıntılarını görüp vadilerden aşarak yola devam edin. Aracınızı park edecek alana ulaştı iseniz yaklaşık 1 km daha patika yoldan ilerlediğinizde yüzyıllarca “Engin Suları Göğüsleyen Köprü” sizleri karşılar.
Arapgir’de Gezilip Görülecek Yerlerden Bazıları
Hastek Köyü Kaya Mezarları ve Yaşam Alanı, Konducak Saray Mezrası Kıral Kayası ve Kilise Kalıntısı, ONAR KÖYÜ Roma Lejyonu XII. Fulminata Kaya Mezarlar ve Anadolu’nun Bilinen En Eski 800 Yıllık Cemevi, Taş Köprü, Ormansırtı Köyü Kaya Mezarlar ve Yerel Mimari Örnekleri, Eskişehir Vadisi tarihi ve doğal varlıkları, Arapgir tescilli tarihi Konakları, Millet Han, Mirliva Ahmet Bey Camii, İpekçi Sokak, Asım Külah Evi, Hacıemiroğulları Konağı ve 1071 Tarih Parkı bunlardan sadece bazıları…,
Paşalar Diyarı Arapgir ve Çanakkale Savasının Kaderini Değiştiren Paşa Cevat Çobanlı
Osmanlı dönemi yetiştirdiği paşalar saray kültürü ile Arapgir arasında bir köprü görevi üstlenmiş ve bağlarını Arapgir ile hiçbir zaman koparmamıştır. Arapgir’de dönemin paşalarının yaptırdığı camii, köprü çeşme ve hamamlar göz doldurur.
Arapgirli Cevat Çobanlı Nusret Mayın Gemisi’ne “26 mayını kıyıya paralel olarak döşeme” emrini veren ve düşman gemilerini boğazdan geçirmeyerek tarihe “Çanakkale Geçilmez” mührünü vuran Cevat Paşa, bu zaferden dolayı “18 Mart Kahramanı” ünvanı ile anılır. Cevat Çobanlı Konağı ve Şakir(Çobanlı)Paşa Camii ilçenin görülmesi gereken değerlerinden.
“Sarıçicek” Ortak Yayla, Ortak Kültür ve Ekonomi
Malatya’nın Arapgir, Erzincan’ın Kemaliye, Sivas’ın Divriği ilçelerinin kesişim noktasında olan, Türkiye’nin en büyük yaylalarından biri “Sarıçiçek Yaylası”. Tarım ve hayvancılıkla geçimi sağlayanların ortak kullanım alanı olduğu gibi kültür, doğa ve yayla turizminin de kalbi konumunda. Tarihi “İpek Yolu”na ev sahipliği yapan yayla, antik kalıntıları, 222 çeşit endemik bitki türü ve lezzetli peynir ve balı ile de dikkat çeker.
Arapgir’de çiftçilik alanlarının büyük kısmında Köhnü Üzümü ve Mor Reyhan üretimi yapılırken toprak yapısı ve iklim koşullarının elverişli olası ile birçok tarım ürünü ve hububat da yetiştirilir. Yayla ve otlakların fazla olmasından dolayı hayvancılık ilçenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Haftalık yöresel ürünler pazarı kurulmaktadır.
Yukarı Fırat Havzası Tarih, Kültür ve Doğa’nın Merkezi; Arapgir
Coğrafi işaretli tarım ve lezzet ürünleri (mor reyhan ve köhnü üzümü), doğal sit alanları, tescilli dini ve kültürel yapıları, arkeoljik sitleri, sivil mimari yapıları, köklü kültür yapısı ile turizm cazibe merkezi olmaya aday Arapgir.
Farklı İnanç Kültürlerinin Kardeşlik Türküleri Söylediği Şehir; Arapgir
Gündelik yaşamda Ermeni ailelerle komşuluk ilişkilerinde türküler, ağıtlar, sevinçler, üzüntüler hep beraber yaşanmış bu topraklarda. Halen devam eden bu kültürel zenginlik paskalya günlerinde daha da özeldir.
Tarih, Kültür ve Doğa Ziyaretçilerini Bekliyor
Kadim bir ticaret şehri olan Arapgir’den nice krallar, padişahlar, beyler, paşalar gelip geçmiş. Şehrin hafıza katmaları, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine, görülmeye değer, tabiat harikası bu şehrin insanları sıcak, samimi ve candan sohbetleriyle tarihten kalan misafirperverliğini devam ettiriyor. Tarihin izini sürenlerin ve tabiatı keşfetmek isteyenlerin mutlaka ziyaret etmesi gerenken bir şehir ARAPGİR.
Rotanızı Arapgir’e mutlaka düşürün, pişman olmayacaksınız.
Eğirdir
ISPARTA
Isparta ili sınırlarında yer alan Eğirdir, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiren Eğirdir Gölü, tapusu Eğirdir halkı tarafından Yüce Önder Atatürk’e verilen Can adası, Türk Silahlı kuvvetlerinin Dağ Komando Okulu, dünyada eşine az rastlanan Kasnak Meşesi ve Sığla Ormanları, Türkiye’nin en önde gelen Kemik Hastalıkları Hastanesi, elması ve sadece Eğridir’de görülen Apollon Kelebeği ile tarih ve doğa zengini bir ilçedir.
Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos (M.Ö.560-547) tarafından kurulduğu ve ilk adının da “Krozos” olduğu sanılmaktadır. Şehrin iç kalesi de Lidyalılar tarafından yaptırılmıştır.Romalılar döneminde ilçe Prostanna diye anılmıştır. Yörede ilk Türk yerleşiminin 1071’den birkaç yıl sonra gerçekleştiği sanılmaktadır. Anadolu Selçuklu hükümdarı III. Kılıçaslan 1204 yılında çevredeki şehirler ile birlikte, Eğridir’i de Selçuklu egemenliği altına almıştır. Selçuklular, sayfiye yeri olarak kullandıkları Eğridir’e doğal güzelliklerinden dolayı Cennetâbad ismini vermişlerdir. 1391’de Eğirdir ve yöresi Osmanlı egemenliğine girmiştir. Daha sonra Timur ve Karaman oğulları idaresine de giren Eğirdir, Sultan II. Murat zamanında 1423’te tam olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tanzimat’tan sonra ise Konya Vilayeti Hamit Sancağına bağlı bir kaza olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasından sonra da Eğirdir, ilçe statüsünü korumuştur.
İlçe iklim bakımından Akdeniz ve İç Anadolu iklimleri arasında bir geçiş alanında yer almaktadır. Isparta-Konya-Adana devlet yolu üzerindeki Eğirdir ilçesine yurdun her yerinden kolayca ulaşılmaktadır. İzmir-Aydın Demiryolunun bir uzantısı olan Isparta Demiryolu Eğirdir’e kadar uzanmaktadır. Tarifeye bağlı olarak Pamukkale Ekspresi, Göller Ekspresi, Posta Treni, Mototren çalışmaktadır. En yakın havalimanı Keçiborlu ilçe sınırlarındaki Süleyman Demirel Havalimanıdır.
Yalvaç
ISPARTA
Isparta’ ya bağlı sevimli ilçe Yalvaç, tarih öncesi çağlardan bu yana binbir çeşit medeniyete ev sahipliği yapmış, ziyaretçilerine adeta 1 günde 5000 yılı birden yaşatan bir kültür noktası. Anadolu’nun bir zamanlar belki de en işlek coğrafyasına, tüm yolların, yolcuların buluştuğu bir konuma sahip Yalvaç’ı gezmekle, unutulmaya yüz tutmuş geleneksel yaşamlardan kıymetli el işçiliklerine, tarihi kalıntılardan bu kalıntıların günümüze uzanan kültürel etkileşimlerine zengin ve keyifli bir yolculuğa çıkmış olacaksınız.
Daday
KASTAMONU
Finike
ANTALYA
M. Ö. 5. yüzyılda PHOINIKOS adıyla kurulmuştur. Antik dönemden bu yana önemli bir liman kentidir. İsmi nedeniyle tarihçilere göre Fenikelilerin kurmuş olabileceği düşünülse de; PHOINIKOS Grekçe “kızıl renkli at” veya “kızıl renkli davar sürüsü” anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim ve tarihi kalıntılar, yerleşimin bir Grek kurulusu olduğunu işaret etmektedir. Finikede günümüze kadar bulunan tüm antik kentler Antik Likya Kentleri Birliğine üyedir. Likyalılardan sonra Pers, Bizans, Selçuklu, Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.
Ekonomisi başta meyve sebze, narenciye üretim ve ihracatı olmak üzere tarım, ekolojik turizm ve balıkçılığa dayalıdır. İlçede bir Slow Food başkanlığı olmamakla birlikte birkaç kişi Slowfood Antalya Conviviumuna üyedir. Belediyemiz zaman zaman bu convivium ile işbirliği içinde çalışmalar yapmaktadır.
Yanlız Değilsin, Sokak Sağlıklaştırma, Kent Meydanı, peyzaj alanı düzenlemeleri ve üretici pazarlarının kurulması vb pek çok projemiz ilçemizin Cittaslow olmasında önemli rol oynamıştır. Kardeş şehirlerimizle zaman zaman kültürel hareketlilik ve peyzaj alanı yapımı vb alanlarında projeler gerçekleştirmekteyiz.
İlçede her yıl Geleneksel Finike Festivali, Hasyurt Tarım Fuarı, Altınportakal Yağlı Pehlivan Güreşleri, Pıngıdık Şenlikleri başta olmak üzere pekçok fuar ve festival gerçekleştirilmektedir. Kadınlar Kulübünde ve her hafta belirli günlerde kurulan üretici pazarlarında yöresel ürünlerin satışları yapılmaktadır.
Foça
İZMİR
Üreten, Koruyan ve Yaşatan Şehir: Foça “Phokaia”
Foça adalarında yaşayan foklardan adını alan Phokaia, Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kuruldu. O zamanlarda en önemli İyonya’nın yerleşim yerlerinden biri olan Phokaia’de İyon yerleşimi MÖ 9. yüzyıl da başlamıştır. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialılar, ayrıca mühendislikteki gelişmişlikleri ve başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz’e de birçok sayıda koloni kurmuşlardır. Foçalıların tarihte bilinen kurmuş olduğu önemli kolonilerden bazıları: Karadeniz’deki Amysos (şimdiki Samsun); Çanakkale Boğazı’ndaki Lampsakos (şimdiki Lapseki); Midilli Adası’nda Methymna (şimdiki Molyvoz); ve Avrupa’daki Elea -şimdiki Ve- lia- (İtalya); Alalia (Korsika); Massalia -şimdiki Marsilya- (Fransa) bunlar- dan bazılarıdır. Ayrıca Phokaialılar İyonya’da, doğal altın-gümüş karışımı kullanarak “elektron” sikkeyi tarihte ilk defa bastıranlardan biri olarak bilinmektedirler. Farklı tarihsel dönemlerden geçen Foça eski adıyla “Phokaia” kenti uğrak bir ticari liman olmuş, coğrafi işaretli yerel ürünlere sahip etkileşime girdiği birçok uygarlığa önderlik etmiştir.
Foça; Eski Foça idari merkez olmak üzere, Bağarası, Yeni Bağarası, Gerenköy, Ilıpınar, Koca Mehmetler, Kozbeyli, Yeni Foça, Yeniköy yerleşim yerlerinden oluşmaktadır. Yüzölçümü 227 km2, 2020 Mayıs ay sonu itibarıyla toplam nüfusu 33.000 civarıdır.
Yerel ekonominin bileşenlerinin tarım, hayvancılık ve balıkçılıktan oluşur. Bu kentte zeytincilik, arıcılık, endemik ot ve esans üretimi, küçük baş hayvan çiftlikleri, balıkçılık son zamanlarda teşvik edilen Foça Karası üzümü ve şarabı üretimi öne çıkarılmıştır. Aynı zamanda Slow Food kapsamında 2011 yılında hayata geçen Yeryüzü pazarı (Eath Market) yerel gastronomi kültürünü yaşatmak ve yerel üreticiyi desteklemek için yapılan önemli faaliyetlerden biri olmuştur. Foça Yerel Lezzetleri (Yoğurtlu Kupez, Bakla yemekleri, Kuzu etli Şevket-i Bostan, Adabeyi çorbası, Kakavya, Çekme Makarna, Foça Tarhanası, Foça Dondurması etc.) Gastro Tarihsel Turlar’ın teşviki ile tekrar canlandırılmakta ve korunmaktadır.
Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik Kırmızı Listesinde (IUCN-International Union for Conservation of Nature and Natural Resources-Red List), nesli kritik derecede tehlikede (CR) olan Akdeniz Foku (Monachus monachus) Foça’da yaşamakta ve yavrulamaktadır.
Eşsiz güzellikteki mavi bayrak plajlarında yüzme,kano ve yelkencilik aktivitelerine katılınabilir. FEE-Foundation for Environmental Education-Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı tarafından yürütülmekte olan program kapsamında, Mavi Bayraklı 3 plaja sahiptir. Sahip olduğu turlara lokasyon olan adalar şu şekildedir;
Bu adalar büyüklük sırasına göre;
- Orak Adası (Fok yuvaları
- İncir Adası
- Fener Adası (Kaktüs Tarlası )
- Hayırsız Ada
- Kartdere Adası
- Metelik Adası
Restorasyon çalışmalarından sonra geleneksel mimarisi öne çıkarılan taş evler özellikle turistlerin fotoğraf çekmek için uğrak mekanlardan biridir. Bu evlerin bazıları otel ve pansiyon olarak işletilmekte ve yaz aylarında ziyaretçi kapasitesini karşılamaktadır.
Foça Belediyesi’nin Haziran 2019’da başlattığı süreç sonunda Foça ,2021 yılında İzmir’in iki Cittaslow kentinden biri olmaya hak kazanmıştır. Bu uluslararası platformun şart koştuğu 72 kriter çerçevesinde kendi tarihsel dokusuna saygılı, temiz ve doğa dostu, yaşam standartları yüksek daha sağlıklı, mutlu, huzurlu ve güvenli bir kent yaratmak temel amaçtır. Bu amaç için yerel yönetimler, merkezi yönetim ve tüm Foça halkı el ele ve dayanışma içinde çalışmaktadır. Uluslararası Cittaslow Birliği, bu güzel kentin değerlerini gerekli kriterlere uygun bulmuş geliştirilmek üzere Türkiye’deki 22 Cittaslow şehrinden biri olarak kabul etmiştir.
Eğer yaşam koşturması içerisinde nefes alabileceğiniz, şehrin sokaklarında dolaşırken tarihi ve doğallığı içinize çekebileceğiniz alternatif bir yer arıyorsanız, Cittaslow Foça sizin için en iyi adres olur. Hızlı yaşam telaşı içinde, işlerine saniye saniye yetişmeye çalışan insanlar yerine tadına vararak şehri yaşamak isteyen insanlardanız siz de bu aileye ortak olabilirsiniz. Tüketim toplumunun kaosu içinde yerel değerlerini, kendine özgü kültürel yapısını, üreticisini, vatandaşını, doğasını ve samimiyetini koruyan bu güzel şehir, sizi ayak bastığınız andan itibaren özlediğiniz yuvanızda gibi hissettirecektir. Ege bölgesinin kendine özgü samimi kültürünün öğretisi olan insan, doğa ve tarihin uyumu bu kentte kendini gösterir. Birçok sanatçıya ilham olan doğası, denizi, güneşi, esen meşhur poyrazı geldiğiniz anda sizi içine çeker.
Gerze
SİNOP
Masmavi denizin, dantel gibi koyların ve uçsuz bucaksız yeşilin, dinlemeye doyamayacağınız bir müzik oluşturduğu, Türkiye’nin en mutlu ili Sinop’ un, en mutlu ilçesi; Gerze. Cittaslow ünvanını 2017 yılında elde eden Gerze, bu başarısını canla başla sahip çıktığı doğasına, her biri göz nuru olan el sanatlarına, tadı damağınızdan hiç gitmeyecek yöresel yemeklerine ve sıcacık insanların sizi beklediği misafirperverliğine borçlu. İlçeye adımınızı attığınız an, evlerin bahçelerindeki çiçeklerin kokusu karşılayacak sizleri. Hala tertemiz kalabilmiş havasını solurken, kalabalık bir şehir hayatının gürültüsünü değil, sakin bir balıkçı kasabasının dinginliğini hissedeceksiniz.
Her Cuma günü köylülerin ürünlerini Gerze halkına ve misafirlere sergilediği Üretici Pazarında doğal olarak yetiştirilen tarım ürünlerini bulabilir, sizi gülümsemeyle karşılayacak mekânlarımızda yöresel yiyeceklerimizin tadına varabilir, bunun yanı sıra ahşap oyuncak, model gemi, çini ve peşkir atölyelerimizi ziyaret edip kültürümüzün ve geçmişimizin nasıl yeniden yaşatıldığına şahitlik edebilirsiniz. Gerze, sosyal ve kültürel gelişmişliğiyle, herkesin şehir yaşamından kaçıp yerleşmeyi düşlediği, insanların birbirleriyle iletişim kurabildiği, evlerin bahçelerindeki güllerin bülbüllerle sohbet ettiği küçük ve şirin sahil kasabasıdır. Gerze hayallerinizin yaşandığı bir ilçe ve sizi de bunun bir parçası olmaya davet ediyor.
Gökçeada
ÇANAKKALE
Türkiye’nin en batı noktasında yer alan ve en büyük adası olan Çanakkale’ ye bağlı Gökçeada, nostaljik evleri, doğal yaşamı, organik ürünleri ve alternatif spor olanakları ile son yıllarda önemli bir turizm merkezi haline gelmiştir. 2002 yılından bu yana ada içerisinde gerçekleştirilen organik tarım faaliyetleri ile özellikle 2008 yılından bu yana gerçekleştirilen tarım turizmi uygulamaları sayesinde misafirlerine eşsiz bir doğal ortam sunan Gökçeada, 2011 yılı Haziran ayında almış olduğu Cittaslow unvanı ile dünyanın ilk ve tek sakin adası olmuştur. Ege denizindeki sörf sporu için en ideal noktalardan biri olan Gökçeada, özellikle son yıllarda çeşitli ulusal ve uluslar arası organizasyonlar ile adından sıkça söz ettirmektedir.Bozulmamış bir doğa, her adımda tarihin en hoş anları ve organik ürünlerle harmanlanmış, çok kültürlülüğün ahengini sonuna kadar duyumsayacağınız bir tatil için Gökçeada eşsiz bir seçenektir. Gökçeada özellikle İstanbul, Bursa ve İzmir gibi metropollere yakınlığı ile ilgi odağı konumuna gelmiştir.
“Çorak topraklarda bereket” tanrısı olarak adlandırılan Imbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada, Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak geçer.
Gökçeada’nın iskan tarihinin ne kadar eskiye gittiğine dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Adanın önceleri müstakil bir idare ile yönetilirken sonradan MÖ.500’lerde Atina şehir devletine, bir asır sonra da Delos birliğine katıldığı ifade edilir. Roma hakimiyeti sonrası Bizans idaresi altına girmiş, Latin istilası sırasında da Latinler’in eline geçmiştir. Bu hakimiyetin sona erişiyle yeniden Bizans topraklarına katılan ada, giderek Venedik ve Cenevizliler’in dikkatini çekmeye başlamıştır. Ege ve Karadeniz’de ticari faaliyetleri artın bu devletler, stratejik önemi bulunan adayı hakimiyetleri altına almaya çalışmışlardır.
Ada, 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlığı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. 466 yıl Osmanlı idaresinde kalan Gökçeada’da Türk ve Rum vatandaşlar huzur içerisinde yaşamışlar. Dinlerini, örf, adet ve geleneklerini sınırsız kullanmışlardır.Kanuni Sultan Süleyman döneminde vakıf haline getirilen Gökçeada, Balkan Harbi sırasında İtalyanlar’ın, 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin, kısa bir süre de Yunanistan’ın egemenliğine geçmiştir. Lozan Antlaşması neticesinde 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti topraklarına fiilen katılmıştır. Bu tarih Gökçeada’nın kurtuluşu olarak kutlanır. 1970 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile İmroz olan adanın ismi Gökçeada olarak değiştirilmiştir.
Göynük
BOLU
Batı Karadeniz Bölgesinde bulunan Bolu’nun şirin ilçesi Göynük, yüksek tepeler arasında, akarsuların geçtiği vadilerde, karşılıklı yamaçların tabanına ve eteklerine kurulmuş tipik bir Osmanlı kasabasıdır.
1323’den sonra Osmanlı topraklarına katılan Göynük o tarihten bu yana ‘Bir Osmanlı Kenti’ olarak anılıyor. Söz konusu dönemde konumundan dolayı Anadolu ile İstanbul arasında bir geçiş sahası oluşturması ve ayrıca 14. yüzyılda yapılan safran ticareti ekonomik açıdan da gelişmesine sebep olmuştur.
Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini Osmanlı’dan günümüze dek korumayı başaran ve “Sakin Şehir” unvanı alan Göynük’te halen geleneksel değerler aslına uygun olarak yaşatılıyor. Göynük Anadolu’daki Türk yaşayış şeklinin hala devam ettiği ender ilçelerden biridir. Mimari dokusu da tarihle harmanlanarak günümüze kadar bozulmadan ulaşmıştır. En eskisi yaklaşık 700 yıllık konut, işyeri, hamam, türbe, hazire, tarihi çınar ağaçları gibi tarihi değerlerle süslü olan Göynük’te bu eserler halen işlevlerini sürdürmektedirler. 1987’de Kentsel SİT alanı ilan edilen ilçe tarih, kültür, doğa, inanç ve termal turizmi ile bir marka şehir.
Doğallığı bozulmamış, yapılaşmanın bulunmadığı Sünnet ve Çubuk Gölleri heyelan set gölleridir. Çubuk Gölü etrafında film platosu olarak yapılan yel değirmenleri fotoğrafçıların ilgi odağı.
İstanbul’un Manevi Fatihi Akşemseddin Hazretleri’nin Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Caminin bahçesinde ziyaretçilerini bekliyor. Göynük’e hakim tepede Sakarya Zaferi’ni müjdelercesine yükselen Zafer Kulesi de kentle özdeşleşen yapılardan sadece biri. Özgün mimarisi, yöresel el sanatları ve geleneksel yemekleri ile Göynük 21’inci yüzyılda bozulmamış, değişmemiş bir orijinaliteye sahip.
Bolu merkeze 98 km uzaklıktaki Göynük, Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Bursa gibi metropollere yakınlığına rağmen, şehir hayatının yorucu keşmekeşine inat sakinliği ile dikkat çekmektedir.
Güdül
ANKARA
İç Anadolu Bölgesinde bulunan Başkent Ankara’nın en küçük ilçelerinden biri olan Güdül, Ankara merkeze yaklaşık 90 km uzaklıktadır. Ankara’nın Ayaş, Beypazarı, Kızılcahamam, Çamlıdere ilçeleri ile komşu olup Batı Karadeniz Bölgesi ile de sınırı bulunmaktadır. Ankara’nın kuzey batısında yer alan Güdül; doğası, mimarisi, kültürü ve tarihi ile sakinliğin ve huzurun cazibe merkezi olabilecek şirin bir kenttir.
Birçok kent için benzer tanımlar kullanılsa da Güdül gerçekten sizi çok şaşırtacak sürprizlere sahip. Özellike İnönü Mağaraları, Sorgun Göleti ve Kirmir Vadisi “ben nereye geldim!” duygusu uyandırıyor.
Halfeti
ŞANLIURFA
Şanlıurfa’ ya bağlı Halfeti birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, tarihi değerlere sahip olan küçük sakin bir ilçedir. 2000 yılında yapılan Birecik Barajı sonucunda ilçenin 3/5 kısmı sular altında kalmıştır. 2/5’lik kısım için yeni yerleşim yerleri oluşturulmuştur. İlçe 2000 yılından sonra saklı bir cennet olarak anılmaya başlamıştır. Her geçen gün artan turist sayısı ile ilçede birçok etkinlik alanları oluşmaya başlamıştır. İlçeye gelen turistleri ilk öncelikle Fırat nehri üzerinde tekne ile Çekem Mahallesi, Beresül (Savaşan) köyü ve Rumkale (Aziz Nerses kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ve su kuyuları) turu ile tamamlanmaktadır. Bu istikamet üzerinde su altında kalan evler, ağaçlar, camiler, mağaralar (kız mağarası), çay bahçeleri ve mağara cafeler görülecektir. Ayrıca bu etkinlikler dışında doğa yürüyüş parkurları ve dağ bisiklet parkurları ile eşsiz doğa içinde kanyonlar, kuşlar, endemik bitkiler (siyahgül) ve endemik böceklerle dolu bir yolculuk yapacaksınız. İsterseniz aileniz ve sevdikleriniz ile birlikte bu güzel doğa içinde piknik yapabilirsiniz.
Eğer ki Halfeti’nin o eşsiz güzel yöresel yemeklerinden tatmak mı istiyorsunuz? Sizleri Fırat nehri üzerinde bulunan yüzer restaurantlarda ağırlayalım. Yöreye özgü birçok yemek ve tatlılar (şabut balığı kebabı, patlıcan kebabı, domatesli kebap, haşhaş, urfa, soğanlı kebap, Çağırtlak Kebabı, dolma eziği, adana, erik tavası, incir kebabı, mukaşşerli pilav, tarhana çorbası, sargı burma tatlısı, sütlaç, peynir helvası, semsek vb. envai çeşit mezeler) bulunmaktadır.
İlçemize özgü ev yapımı nar ekşisi, biber, kabak, patlıcan ve bamya kurutması, ülke çapında ünlü isot biberi, damıtma usulü ile yapılan Zahter suyu, kurutulmuş üzüm, kayısı ve yörenin en ünlü ürünü olan fıstık Halfeti Kaymakamlığı Turizm Satış Noktalarında satılmaktadır. Ayrıca ilçemizde açılmış olan kurslar sonucunda elde edilen el işi göz nuru ürünler ise yine ayrı bir satış noktamızda siz değerli misafirlerimizin için sergilenmektedir.
Bu sakin ilçemizi sakince ve yavaş yavaş gezelim. Akşam oldu fakat aktiviteler bitmedi yine sizi yüzer restaurantlarımızda canlı yöresel müzik ve sıra gecelerimize davet ediyorum. Tabi ki yoruldunuz sizleri ilçemizde su kenarlarında bulunan Halfeti’nin kesme taş butik otellerde, konuk evlerinde ağırlamak isteriz.
İbradı
ANTALYA
Binlerce yıl çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir bölgede kurulmuş olan İbradı, Antalya’nın en küçük ilçesidir. Denizden yüksekliği 1,100 metre olan İbradı’ya haritada bakıldığında Antalya merkezine 115 km doğusunda, Akseki’nin 26 km batısında yer aldığı görülür.
İbradı, Avrupa Alp Dağlarının Anadolu’daki uzantısı olan Torosların içindedir ve bu coğrafyanın tüm doğal güzelliklerini içinde barındırır. Bu dağlık coğrafyada, çevresindeki yerleşim yerlerinden farklı, kendine özgü bir kültür oluşmuştur.
İbradı, Osmanlı döneminden itibaren de ilmin başkenti olmuştur. İbtida, rüştiye ve birçok medrese İbradı’da eğitim vermiştir. Bugünkü hukuk fakültesine eşdeğer olan Mekteb-i Kuzzat, İbradı’da açılmıştır. Osmanlı döneminde ulema sınıfının önemli bir bölümü İbradı’dan yetişmiştir. Çoğunun kabirlerinin eski mezar taşlarıyla hala içinde bulunduğu İbradı Mezarlığı, önemli bir Osmanlı tarihi içermektedir. Cumhuriyetle birlikte bu eğitimli olma geleneği değişmemiş ve birçok aydın İbradı’dan yetişmiştir. Şu an için de durum aynıdır. İbradı’da okuma yazma bilmeyen kimse yoktur, İbradılılar okumayı, eğitimi meslek edinmişlerdir. Halen birçok bilim, siyaset ve devlet adamı İbradı’dan yetişmektedir. Bu nedenlerden ötürü, İbradı İlçesine bir dönem “Aydınkent” ismi verilmişse de, İbradılı aydınlar ilçenin tarihi isminin aynı şekilde korunmasını talep etmişlerdir.
Bölgenin su kaynaklarının bolluğu, medeniyetleri buraya çekmiş olmalı; zira bölgede yaşayan ilk medeniyetlerden olan Luvi kavminin dilinde, İbradı’nın “gür su” anlamına geldiği bildirilmiştir. Torosların önemli su kaynaklarından olan Antik Melas Irmağı, Akseki ve İbradı arasındaki idari sınırdır. İbradı’nın Üzümdere Mahallesi, Melas Irmağı üzerinde yer alır. Yine Melas ırmağına yakın, ırmağın batı yakaları üzerinde Düzlen ve Ürünlü Mahalleleri bulunur.
Türkiye’nin birinci, dünyanın üçüncü büyük yeraltı gölü mağarası olan Altınbeşik Mağarası da, Ürünlü Mahallesinde, milli park alanı içinde yer alır. Mağara, yerel rehberler eşliğinde botla gezilebilmektedir.
İbradı, 1200-1600 metre yüksekliğinde yaylalara ve ovalara sahiptir. Karamıklı, Sülek, Kocaoluk, Elma Ağacı gibi yaylalar hem hayvancılık hem de yazlık ve çadır turizmi açısından önemlidir. Bu yaylalar serin doğal su kaynaklarıyla yazlıkçıların gözdesi durumundadır.
Açık bir mera olan Eynif Ovası, İbradı’nin incisi niteliğindedir. Yılkı atlarının özgür dolaştıkları ovada, her yıl at binme ve koşular içeren etkinlikler düzenlenmektedir.
Düğmeli ev yapısının en iyi örneklerinin görülebileceği mahalle, Ormana’dır. Ormana İbradı’nın en büyük ve işlek mahallesidir.
Bağcılık, tarım ve hayvancılık, orman ürünleri, kestane ve bal üretimi, İbradı ilçesinin en önemli geçim kaynağıdır. İbradı; üzümü, pekmezi ve balı ile ünlüdür. Balın güzelliği bitki örtüsünün çeşitliliği ile orantılıdır. Birçok endemik bitki, İbradı ve çevresinde doğal yetişme ortamı bulmaktadır. Bunlardan en ünlüleri Kardelen ve Şakayık (Ayı Gülü)’dır. İlçede her yıl Nisan ayının ilk haftası Kardelen Festivali düzenlenmektedir. Kardelen hakkında halk bilinçlendirilmektedir. Eylül ayının ilk haftasında da Üzüm Festivali yapılmaktadır.
İznik
BURSA
İznik İlçesi, dünyada eşine az rastlanan ve bütünüyle “Açık Hava Müzesi” olan tarihi ve antik bir şehirdir. Yaz kış demeden, adeta bereket saçan verimli toprağı, kendine özgü iklimi ve doğal güzelliği nedeniyle, tarihin her döneminde insanlığın ilgi odaklarından biri haline gelmiştir. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetlere başkentlik yapan İznik kendi adını verdiği İznik Gölü kenarında kurulu turistik bir kenttir. Bağlı olduğu Bursa’ya bir saat İstanbul’a ise bir buçuk saat uzaklıkta olup halkın temel geçim kaynağı Tarım ve Turizmdir. İznik, kendine özgü iklimiyle, endemik türleriyle, yaz-kış demeden bereket saçan toprağıyla, doğal güzelliğiyle, tarihi ve kültürel zenginliğiyle, her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği bir kent olmasıyla, adını verdiği İznik Gölüyle, su sporlarıyla, dünyaca meşhur İznik Çinileriyle, turizm sektörü açısından son derece önemli bir merkezdir. Günümüze kadar ayakta duran anıtsal eserleriyle hemen herkeste hayranlık uyandırmaktadır. Osmanlının ilk Camii ve ilk Medresesi İznik’te yer almaktadır. İznik, Hristiyan âlemi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira 1. Konsil ve 7. Ekümenik Konsil burada yapılmış, Hristiyanlık dinine hayat veren ve “İznik Yasaları” adıyla bilinen 20 maddelik karar İznik Senatüs Sarayında alınmıştır. İznik Unesco Dünya Mirası Geçici Listesinde yer almaktadır.
Kemaliye
ERZİNCAN
Cittaslow International Başkanlık Konseyi Toplantısı 26 Mart Cumartesi günü çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Cittaslow Uluslararası Birliği koordinasyonuyla yürütülen Cittaslow Metropol İzmir Projesi ile ilgili son gelişmelerin de aktarıldığı toplantıda Kemaliye Türkiye’nin 21. Cittaslow üyesi kenti olarak ilan edildi.
Kemaliye eski adıyla Eğin; Erzincan, Elazığ, Malatya, Tunceli ve Sivas illeri arasında yer alan ve Erzincan’a bağlı bir ilçedir. 1922 yılında Kurtuluş savaşında ilçe halkının Kuva-yı Milliye güçlerine sağlamış olduğu katkılardan dolayı Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilçe ismi Kemaliye olarak değiştirilmiştir.
ÇEKÜL Vakfı’nın “7 Bölge 7 Kent” projesinde yer alan, Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu üyesi olan Kemaliye, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Turizm Öncelikli Yöre Belediyesi (TÖYB) olarak seçilmiştir.
Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alan, geçmişten bugüne birçok medeniyete ev sahipliği yapan, geleneksel mimarisiyle Anadolu’nun kültürel mirasının örneklerini yansıtan Kemaliye ilçesi, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) Dünya Geçici Miras Listesi’nde de yer almaktadır.
Köyceğiz
MUĞLA
Muğla’ ya bağlı Köyceğiz adını aldığı göl kenarına kurulu, zengin doğal güzellikler ve narenciye bahçeleri içinde, sakin ve huzurlu bir beldedir.
Köyceğiz İlçesi, Akdeniz ve Ege Bölgeleri’nin birleştiği yerde, Muğla – Fethiye Karayolu’nun 60. km.’ sinde, zengin doğal güzellikleri, Sığla Ormanları ve narenciye bahçeleri içinde, sakin bir turistik beldedir.
Köyceğiz havzası; kuzey ve kuzeydoğusunda yüksek dağ sıraları, doğu, güney ve batısında ise orta yükseklikte dağlar ve tepelik alanlarla çevrelenmiştir. Köyceğiz gölü ile deniz arasındaki kesim ise dört adet küçük göl ve sayısız kanallar ile düz ve alçak bir görünümdedir. Kıyı 5950 m. uzunluğunda bir kum bandından oluşmaktadır. Bu bandın batı ucu Köyceğiz Gölü’nü denize bağlayan doğal kanalla, doğu ucu ise denize dik uzanan dağlar ile sıralanmıştır.
Akdeniz ve Ege Bölgeleri’nin birleştiği yerde, Marmaris ile Fethiye arasında, Sarıgerme, İztuzu, Kaunos, Dalyan gibi birçok yeryüzü cennetinin ortasında yer almaktadır.
Köyceğiz ilçesi; nüfusu 2019 yılı 36.926 olan, çevresi deniziyle, güzel kumsallarıyla, muhteşem gölü, doğal güzellikleri ve tarihi zenginliğiyle bir cennettir adeta. İlçede yerleşim binlerce yıl önce başlamış, ilk yerleşimin izleri M.Ö. 3400 yıllarına uzanmaktadır. Bu topraklarda İskitler, Asurlular, İyonlar, Persler, Romalılar, Menteşe oğulları ve Osmanlılar yaşamışlar.
Gölün Akdeniz’le birleştiği noktadaki Kaunos antik kenti, M.Ö 1000li yılların doğu Akdeniz ve Ege’nin kesişim noktasındaki en önemli liman kentlerinden biri olmuş. Bugünün Köyceğiz’i ise Osmanlılar döneminde gelişmiştir.
Köyceğiz’den 22 km. uzaklıkta Sandras Dağı eteklerinden yaklaşık 2000 metre rakımdan, 50 litre/sn.‘lik Türk Standartlarına göre şişe suyu olabilecek özellikte memba suyu ilçede musluklardan akmaktadır.
Mudurnu
BOLU
Bolu’ nun şirin ilçesi Mudurnu, Bitinyalılar zamanından beri var olan eski bir kasabadır ve çeşitli medeniyetlerin ilk yerleşim yeridir. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir ara Tekfurlar yönetimindeyken, Bursa tekfurunun kızı Matarnı (Moderna) adına yapılan kale kasabaya ad olmuş, çeşitli şekillerde söylene söylene Mudurnu halini aldığı düşünülmektedir.
Perşembe
ORDU
Ordu’ ya bağlı Perşembe İlçesi, doğudan Ordu Merkez, güneyden Ulubey, batıdan Fatsa ve Kuzeyden Karadeniz ile çevrilidir. Yüz ölçümü 226 Km2 olup İlçe toprakları engebeli bir görünümdedir. Fazla yüksek olmayan Tepeler derin ve dik vadilerle birbirinden ayrılmıştır. Tepeler kıyıya dik bir şekilde inerek zaten girintili çıkıntılı olan sahilde ufak koylar meydana gelmiştir. Tepelerin denize dik olarak indiği Perşembe topraklarında iki önemli kara çıkıntısı görülür. Bunlardan Kuzeyde uzun bir kara parçası olarak denize doğru uzanan Yason Burnu, diğeri ise derin ve dik bir Koy’un üzerindeki Çam Burnu’dur. Bu kara parçaları Perşembe Limanını Karayel rüzgârlarından korumaktadır. Bunun tabii bir sonucu olarak da Perşembe tabii bir Liman halindedir. Ilıman bir iklime sahip bulunan Perşembe İlçesi bitki örtüsü bakımından çok zengin bir bölgedir. Çıplak bir toprak parçası dahi görmek mümkün değildir. Yeşil her tonuyla bütün zenginliğini toprağı bir makyaj gibi süslemiştir. Çevre yolunun Perşembe’nin arkasından geçmesi ile Karadeniz’de tek bakir kalan koy ve plajlar Perşembe’de bulunmaktadır.
Safranbolu
KARABÜK
Şehir eski çağlarda Homeros’un İlyada destanında geçen Paflagonya bölgesinde yer almaktadır ve bilinen tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar gider. Bölgede Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar (Pondlar), Romalılar (Bizans), Selçuklu Hanedanı, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır.
Safranbolu, bugüne kadar korunmuş ve günümüze kadar ulaşan tarihi evler, tümülüs mezarlar, camiler, hanlar ve hamamlarla doludur. Dar sokakları, taş döşeli yolları ve ahşap mimarisiyle adeta bir açık hava müzesini andırır. Safranbolu’da gezerken, geçmişin izlerini sürerken kendinizi zaman tünelinde bir yolculukta hissedersiniz.
Safranbolu, sadece tarihi zenginlikleriyle değil, aynı zamanda doğal güzellikleriyle de büyüler. Tokatlı Kanyonu, Bulak Kanyonu, Sırçalı Kanyonu, Bulak Mağarası, Dipsiz gölü ve birçok doğal güzelliğe ev sahipliği yapan alanlarıyla ziyaretçilerine huzurlu bir ortam sunar.
Safranbolu, yöresel mutfağıyla da ünlüdür. Kendine özgü tatlar, yöresel ürünler ve el yapımı lezzetler, şehrin gastronomi deneyimini zenginleştirir. Özellikle Safranbolu lokumu, Safranbolu bükmesi, peruhi, höşmerim, cevizli yayım, cevizli çörek, etli yaprak sarma, zerde gibi yöresel tatlar, ziyaretçilere damak zevkine hitap eden özel lezzetler sunar.
Safranbolu, Cittaslow değerlerini benimsemiş bir şehirdir. Burada yaşamak ve şehri ziyaret etmek, sakin yaşamın ve doğal dengenin tadını çıkarmak anlamına gelir. Sokaklarında acele etmeden, çevreye duyarlı bir şekilde dolaşırken, yerel halkın sıcak misafirperverliğiyle karşılaşmak mümkündür. Safranbolu, sakinliği ve dinginliğiyle ruhunuzu dinlendirecek, kendinizi yenilenmiş hissetmenizi sağlayacak bir şehirdir.
Safranbolu’ya geldiğinizde içinden matruşka gibi çıkan tarihi ve doğal güzelliği olan köyleriyle de sizleri bekliyor.
Safranbolu, tarih, kültür, doğa ve sakinlik arayan herkes için bir cennettir. Bu benzersiz şehri keşfetmek, unutulmaz anılar biriktirmek için bir davetiyedir. Siz de Safranbolu’nun büyüleyici atmosferinde kendinizi kaybetmeye hazır mısınız?
UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ
13. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarında demiryolunun ortaya çıkışına kadar Safranbolu, Doğu-Batı ana ticaret yolu üzerinde önemli bir kervan istasyonuydu. Eski Cami, Eski Hamam ve Süleyman Paşa Medresesi 1322 yılında inşa edilmiştir. 17. yüzyılda zirveye ulaştığı dönemde Safranbolu’nun mimarisi Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bölümünde kentsel gelişimi etkilemiştir.
Safranbolu Şehri, tipik binaları ve sokakları ile tipik bir Osmanlı şehri olup, yüzyıllar boyunca kervan ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. 11. yüzyıldaki Türk fethinden sonra bir ticaret merkezi olarak gelişen yerleşim, 13. yüzyılda önemli bir kervan istasyonu haline geldi. Planı, şehrin ekonomik genişlemeye tepki olarak organik bir şekilde büyüdüğünü gösteriyor ve binaları, geleneksel kervan yollarının ortadan kaybolmasına ve ötesine kadar gelişen sosyo-ekonomik yapının temsilcisi.
Safranbolu üç ayrı tarihi bölgeden oluşur; şehir içi Çukur olarak bilinen pazar alanı, Kıranköy bölgesi ve Bağlar. Çukur ilçenin aşağı kesiminde yer alır ve iki nehrin tanımladığı üçgen şeklindedir. Merkezi, zanaatkarların evleri ve atölyeleriyle çevrili pazar yeridir. Kent merkezinin ayrışması Anadolu kentleri için oldukça tipiktir. Kıranköy eskiden gayrimüslim bir mahalleydi; sosyo-mimari yapısı çağdaş Avrupa kentlerine benzerdi; esnaf ve tüccarlar dükkânlarının üstünde yaşardı. Bu semtteki evlerin Çukur’daki ahşap evlerin aksine taştan yapılmış olması, Osmanlı Dönemi’nde Müslüman ve gayrimüslim mahallelerinin ayrılmasının her toplumun kendi geleneklerine göre yerleşim kurmasına nasıl olanak sağladığını gösteriyor.
Bağlar’da yerleşim dokusu geniş bahçeler içinde yer alan tek evlerden oluşuyor. Kentin kuzeybatı yamacında, güneye bakan bu semt, kentin sayfiye yeriydi.
Çukur ve Kıranköy sokaklarının dar ve kavisli olması, köşelerde topografik çizgileri takip ederek daha geniş bir görüntü oluştururken, evlerin çeşitli konsolları da ilginç sokak perspektifleri yaratılmasına katkıda bulunuyor. Sokaklar yüzey suyunu tahliye etmek için içe doğru eğimli taş döşemeli, eski evler yarı ahşap, ahşapların araları ise çeşitli inşaat malzemeleriyle doldurulmuş. Sokak cephesinde pencere bulunmadığından taş duvarlar bahçe duvarlarının uzantısını andırıyor. Birinci kattaki ana odalar genellikle gömme dolaplar, şömineler, raflar ve banklarla kaplanmıştır. Tavanların çoğu cömertçe oyulmuş ve boyanmıştır. Farklı amaçlara hizmet eden odalar, evin çok önemli unsurları olan “sofa” adı verilen salonlarla birbirine bağlanmaktadır.
https://whc.unesco.org/en/list/614/
Seferihisar
İZMİR
İzmir’in güneyinde yer alan Seferihisar’ın Etrüsklüler veya İyonyalılar tarafından kurulduğuna dair iki teori var. Aka, Karya, İyon, Pers, Bizans, Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerinin izleri özellikle Teos ve Lebedos Antik Kentlerinde, Myonnesos Adası’nda, medrese ve hamamlarda görülebiliyor. Mandalina bahçeleri, zeytinlikleri, bağları, enginar tarlaları ve verimli topraklarıyla Seferihisar’da ana geçim kaynağı tarım. 49 kilometrelik sahil şeridi, Sığacık kalesi ve Ürkmez bölgesinde ise turizm etkili.
Seferihisar 2009 yılında küreselleşmenin kentleri aynılaştırmasına karşı çıkan Cittaslow hareketine katılıyor. 28 ülkede 182 üyesi olan bu birliğe üye olan kentler belirlenen kriterler çerçevesinde projeler geliştirmek ve uygulamak zorunda. Seferihisar küreselleşmenin kentleri aynılaştırmasına ve özelliklerini yok etmesine karşı çıkan birliğin belirlediği kriterlerleri yerine getirerek Türkiye’nin ilk Cittaslow’u oluyor.
Belediyenin “yavaş felsefesini” benimsemesi ve gerçekleştirdiği projeler Seferihisar’ı bu alanda örnek bir belediye haline getiriyor.
Peyzajda yöresel aromatik bitkilerin kullanılması, güneş enerjili sokak aydınlatma elemanları, karbon salınımının hesaplanması, kompost tesisi ve güneş enerji santrali yapımı gibi projeler Seferihisar’ın vizyoner projeleri arasında yer alıyor. Yerel yemeklerin keşfediliyor, yerli tohumların korunuyor, organik tarım destekleniyor, üreticinin ürünlerini aracısız satabileceği üretici pazarları kuruluyor. Teos antik kentinde kazılar tekrar başlatılıyor, Sığacık kalesi sokak sağlıklaştırma çalışmasıyla eski güzelliğine kavuşuyor. Seferihisar’ın yerel özelliklerine sahip çıkması insanların bu konudaki farkındalığını arttırıyor ve tabandan tavana yayılan sürdürülebilir bir hareket haline geliyor. Seferihisar’daki değişim ulusal ve uluslararası platformlarda, medyada büyük ilgi uyandırıyor.
Şarköy
TEKİRDAĞ
Şarköy, kökleri tarih öncesine dayanan, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kültür mozaiği eşsiz bir kenttir. Antik Çağ’da Tristatis (Peristasis, Agora) olarak adlandırılan Şarköy, Osmanlı Devleti’ne geçtikten sonra Şehirköy olmuştur. Şehirköy de zamanla ağızdan ağza Şarköy olarak değişmiştir. Şarköy, Neolitik (Cilalıtaş), Kalkolitik(Bronz-Bakır) devirlerine kadar uzanan yerleşmeleri, kutsal alanları, kaleleri, mezarları, nekropol alanlarının yanı sıra taş ve ahşap evleri, taş döşeme sokakları, köprüleri, çeşmeleri ve kiliseleri ile tarihte yolculuk imkanı sunmaktadır.
Şarköy, sevgi kelimesinin anlam bulduğu, anlatılırken kelimelerin yetersiz kaldığı cennetten bir köşedir. Köklü tarihi ve benzersiz coğrafi yapısıyla Türkiye’nin en etkileyici turizm kentlerinden biridir. Şarköy, denizle dağın zeytinle bağın muazzam manzarası ile buluştuğu huzur dolu bir yerdir. Eşsiz kültür-tarih mozaiği ile farklı dinleri bir arada misafir etmiş medeniyetler beşiğidir. Keşfedilmemiş rotalarıyla, yemyeşil doğası renkli kültürü, masmavi denizi, köklü tarihi, enfes gastronomisi ve saymakla bitiremediğimiz daha birçok değeri ile görülmeye değer bir kenttir.
Işıl ışıl parıldayan mavi bayraklı plajlarda güneşlenmek ve Marmara’nın masmavi sularına kulaç atmak Şarköy’de tatilin olmazsa olmazıdır. Yürüyüş ve bisiklet rotaları, yeni yerler keşfetmeye imkan sağlarken, off-road, rüzgar sörfü, yamaç paraşütü etkinliği adrenalin dolu maceraların kapısını aralar. Foto-safari, sizleri yeşil doğanın sakinliği ile buluşturur. Şarköy’de gün batımının doyumsuz seyri için en güzel yer limandır. Gece ise deniz dalgaları arasından yükselen müzik sesleri bitimsiz sohbetlere eşlik eder. Şarköy her zevke, her kesime hitap eden yapısıyla kendisini tercih eden misafirlerine eşsiz bir tatil deneyimi sunar.
Şavşat
ARTVİN
Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan, bir Cittaslow kenti olan, tarihi ve doğal güzellikleriyle adeta cennetten bir köşe. Artvin’ e bağlı Şavşat’a gelişinizde, el değmemiş doğası karşılayacak sizi. Barındırdığı tüm güzelliklerle sakin bir ruh haline sokacak… Şavşat’ı gezerken, tarihi dokusuyla, geleneksel mimarisi ve el sanatlarıyla, muhteşem coğrafyasıyla, sessizliği ve samimi insanlarıyla huzur içinde olacaksınız… Burayı ziyaret edip tanıdıktan sonra ayrılmak sizin için zor olacak.
Uzundere
ERZURUM
Türkiye’nin en yüksek şelalesi olan Tortum şelalesi, yelken, rafting ve kano gibi su sporlarının yapıldığı Tortum gölü ve çayı, Öşk Manastırı gibi değerlere sahip olmasını yanı sıra Uzundere biyoçeşitlilik açısından da önemli bir yer. Dünyanın en zengin biyololojik çeşitlilik bölgelerinden biri olan Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nin batı ucunda, Çoruh Vadisi’nde yer alan Uzundere birçok endemik bitki, memeli, kuş ve kelebek cinsinin yuvasıdır.
Uzundere Denilince Akla Gelenler;
- Türkiye’nin en yüksek şelalesi
- Misafirperver insanları
- Otantik yöresel sivil mimari
- Temiz bol oksijenli havası
- Ekolojik yaşam merkezi
- Gençlik ve enerji veren döğmesi
- Yirmi çeşit elmanın bulunduğu yer
Yapmadan Dönme;
- Rafting ve trekking yapmadan
- Tortum Şelalesi ve Tortum Gölünü görmeden
- Yaban hayatı ve kuş gözlemciliği yapmadan
- Bisiklet ile doğayı keşfetmeden
- Doğada kamp yapmadan
- Yerel ve doğal lezzetleri tatmadan
- Tandır ekmeği yemeden
- Cana yakın yöre insanlarıyla en az yedi kelam etmeden
- Gençlik ve enerji veren incir döğmesi yemeden
Vize
KIRKLARELİ
Kırklareli’ ye bağlı Vize; birisi UNESCO mirasına girmiş ve biri de girmeye hazırlanan iki eski başkentin İstanbul ve Edirne’nin arasında yer almaktadır. İstanbul’a 1,5 saat mesafede (138 km) henüz keşfedilmemiş bir coğrafyadır. Vize ilçesinin merkez nüfusu: 12.317, köyleri ile birlikte toplam nüfusu ise 28.611 dir (TUIK, 2012). Tarihi kültürü ve doğasıyla bir cennet köşesi olan ilçe, sakin, şirin ama geçmişteki ünü büyük bir ilçedir.
Vize ilçesi Bizans döneminden başlayarak önemli bir yönetim ve kültür merkezidir. İlçe tarihine dayanacak belgeler ilk olarak Traklar’dan itibaren başlar. Bu durumda Vize’nin tarihi M.Ö 4000 yıllarına dayanmaktadır. Mitolojik kaynaklara göre ilk BYZİA (kaynak perisi) ismini alan ilçemiz tarihsel dönemlerden sonra VİZE ismini almıştır. Günümüzde Kırklareli iline bağlı bir ilçe olan VİZE oldukça zengin bir tarihi mirasa sahiptir. İlçemizin sahip olduğu zengin tarihi dokusunu; Gazi Süleyman Paşa Camii (Küçük Ayasofya), Şerbetdar Hasan Bey Camii, Vize Kalesi ve Surlar, Antik Tiyatro, Ferhat Bey Hamamı, Ferhat Bey Çeşmesi, Karakoçak Tepe, Asmakayalar Mağara Manastırı oluşturmaktadır. Doğal güzelliklerini ise; Çiftekaynaklar, Cehennem Şelaleleri, Kıyıköy, Yenesu Mağarası oluşturmaktadır. 1883 yılında Vize’de doğan ve eserlerinde Vize’ye geniş yer veren Dünyaca ünlü yazar Georgios VİZYENOS ‘Trakya’da bir çok kasaba vardır. Fakat VİZE kadar güzeli yoktur.’ sözünü önemle belirtmiştir.
Yenipazar
AYDIN
Aydın’ a bağlı Yenipazar, Ege Bölgesinde yer alan Aydın iline 40 km.uzaklıkta bulunan bir ilçe merkezidir.180 km2 yüzölçümü ile Büyük Menderes Havzasının orta bölümünde, kuzeye doğru ormanlarla kaplı Madran Baba dağının eteğinde yer alır.
Tarihi M.Ö. 2000’li yıllara dayanan Orthosia antik kenti civarı Yenipazar’ın ilk yerleşim yeridir. 17. yüzyıl sonunda Cihanoğulları adında bir aşiret beyinin etrafında toplananlar Yenipazar’ın bugünkü yerinde yeni bir yerleşim kurmuşlardır. Yeni kurulan bu yerleşim yeri, haftada bir gün kurulan küçük çapta bir pazar ve ticaret yeri olmuştur. Bu Pazar, çevredeki köylerde ve kasabalarda yaşayan halk için ürünlerini satabilecekleri küçük ve yeni bir pazar yeri olmuştur. Bu nedenle ilçemizin adı “Yenipazar” olarak kalmıştır.
Cittaslow Türkiye Haberleri
Cittaslow Türkiye Organizasyonu İle İlgili Haberler